ÖZET
Amaç:
Anal fistülün cerrahi tedavisi yüksek nüks oranları ve fekal inkontinans nedeniyle sorunlu bir konudur. Hastalığın karmaşıklığı ve cerrahi tekniklerin çeşitliliği, tedavinin sonuçlarını etkileyen temel faktörlerdir. Tek kuruma ait nüks ve dışkı inkontinansı oranlarını ve bu sonuçları etkileyen risk faktörlerini değerlendirmeyi amaçladık.
Yöntem:
Ocak 2016 ile Aralık 2019 tarihleri arasında anal fistülotomi veya seton uygulaması yapılan kriptoglandüler anal fistülü olan ardışık tüm hastalar retrospektif olarak değerlendirildi. Parks’ ve St James’ sınıflandırmaları, cerrahi prosedürlerin sayısı, fistül nüksü ve Wexner skoruna göre fekal inkontinans gelişimi ve tipi dahil olmak üzere demografik ve klinik özellikler değerlendirildi. Nüks ve postoperatif inkontinans çalışmanın birincil çıkarım noktalarıydı.
Bulgular:
Bu çalışmada yaş ortalaması 45,9±13,4 olan (erkeklerin kadınlara oranı 2,92) 98 hasta mevcuttu. Fistülotomi ve seton uygulaması yapılan hasta sayıları sırasıyla 53 (%54,1) ve 45 (%45,9) idi. Dokuz hastada nüks vardı (%9,2). Rekürrens gelişen hastaların yaşı anlamlı olacak şekilde daha düşüktü (p=0,044). Ameliyat sonrası 11 hastada (%11,2) inkontinans gelişti. Kalıcı katı veya gaz tipi inkontinans tespit edilmedi. Demografik ve klinik değişkenlerin nüks ve inkontinans gelişimi üzerine anlamlı bir etkisi yoktu (bütün parametreler için p>0,05). Fistülotomi (n=53) ve seton yerleştirme (n=45) uygulanan hastalarda sırasıyla beş ve 67 ekstra cerrahi prosedür uygulandığı görüldü. Otuz üç aylık medyan takip süresinde fistülotomi ve seton yerleşimi sonrası iyileşme oranları %100 idi.
Sonuç:
Rekürrens ve postoperatif inkontinans gelişiminin hasta, cerrahi teknik ve fistül ile ilişkili faktörlerden etkilenmediği görüldü. Kabul edilebilir nüks ve inkontinans oranlarıyla farklı cerrahi yaklaşımlar kullanarak anal fistülü tedavi etmek mümkündür. Seri seton uygulamalarını içeren aşamalı cerrahi yaklaşım ve ardından fistülotomi uygun hastalarda güvenilir bir teknik olabilir.